Anton Bruckner (1824-1896) hakkında çok güçlü kişisel izlenimlere sahibim. Avusturyalı bu büyük besteciyi diğerlerinden ayrı kılan özel parıltılar var. Onu yalnızca anlamıyorum, onun iyi anlaşılmış icralarını diğerleri arasından bulup çıkarabiliyorum da…
Bruckner’in farklılığı açıklanamaz. Onu tartışma dışı bırakan, özel kılan nedenler üzerine yıllarca, uzun uzun düşünsem de, bu tefekkürden bir netice alabilmek mümkün olamadı. Bahusus aklım daima hislerime yenik düşerek tartışma sahasından ayrılmıştır. Belki de başarısı budur büyük ustanın; sonsuzluğun bir noktasında asılı duran estetik bir zirve olarak onu idrak etmek değil, duyumsayabilmek mümkündür yalnızca...
Bana göre Anton Bruckner duygusallığın karmaşasını eserlerinin kalbine gömen gizemli bir simyacıdır. Akla meydan okuyan, talihe ve taibata teslimiyet telkin eden o muazzam içsel dalgalanmaları sofistike araçlarla gözler önüne seren, ruhsallığın en karanlık köşelerine ustaca sokulan bir üstaddır. Bugün onu dinlemek ancak çok seçkin bir müzik anlayışının seçici ayrıcalığı olarak kalmıştır. Zira hem anlaması hem de icrası zordur büyük ustanın. Belki de bu nedenle günümüzde önceki yüz yıla göre daha az biliniyor. Öyle olsa dahi onun klasik müziğin zirvelerinden biri olarak ebedî tahtında rahatça oturduğunu iddia etmek yanlış olmasa gerek. Bir örümcek ağı misali kurduğu senfonik yapıdaki erişilmesi güç derinlik, yükselen tempoda geliştirdiği dolaşık ağ mimarisi ve yoğun, kuşatıcı kurgu onu diğer romantikler Pyotr İlyich Tchaikocsky ve daha çok piyanosuyla tanıdığımız Rachmaninov'dan ayırarak benim gözümde ayrı, adeta tanımlanamaz bir yere koyuyor. Deneysel girişimleriyle belki kendisinden çok sonraki bestecilerden Dimitri Shoskakovich'le karşılaştırabilirim. Yine de bu yersiz mukayese onun ayrıksılığını ortadan kaldırmaz bilakis kuvvetlendirir. Çünkü Shostakovich'in belirgin ve kimi yerde rahatsız edici ironilerine Bruckner'de yer yoktur. Onda her şey planlı ve düzeyli bir örgünün içinde, yerli yerinde bulunmaktadır.
Pek çok Bruckner kaydı dinledim ama bunlar arasında beni en çok etkileyen, bestecinin karakterini enfes biçimde temsil eden 7. Senfoninin giriş bölümünün usta şef Herbert von Karajan tarafından icra edilen kayıtlarıdır. Bunun pek çok nedeni var ama ben burada kendi deneyimlerimden ve öznelliğimden yola çıkan yorumumu yazacağım.
Birincisi bana kalırsa Herbert von Karajan'ın tempo hissiyatı ile Anton Bruckner arasında mükemmel ve şaşılası bir uyumdan söz edilmek gerekir. Karajan için bir tanımlayıcı sıfat bulmak gerekirse, ki bu aslında hiç bana göre değil, merhum şefe hiç düşünmeksizin "Adagio Karajan" lakabını takar ve söz konusu benzetmenin iyi niyetli safiyeti karşısında okurun yüce gönüllülüğüne sığınırdım. Gerçekten de, büyük şef, sakin ritmleri muazzam bir hissediş yoğunluğu ve durulukla ortaya çıkarmaktadır. Bu durum bütün kayıtlarında böyledir ama bana göre en çok Bruckner kayıtlarında geçerlidir. Karajan'ın yönetimi, Bruckner'in ruhunu yakalamakta ve onunla sonsuzluğun sonunda bir söyleşiye, bir murakabeye girişmektedir.
İkincisi, Karajan'ın orkestrasyonundaki titizlik ve eleman seçimindeki muazzam başarıdır ki onu böyle zor nüfuz edilir bir derinliğin kudretine bağışlamaktadır.. Geçtiğimiz yüzyılda uyumlu orkestra kurmakta büyük şef kadar başarılı olan ikinci bir ismi daha bulabileceğimizi tahmin etmiyorum. Elbette ki bunda sıkı çalışmanın sonucunda elde edilen buluşmanın, birlikte yakalanan ruhun da bir payı var. Yine de bunu yaratanın ustanın kendine has pedagojisi olduğunu unutmamak gerekir.
Üçüncüsü, Karajan, kendisi açısından son derece elverişli ve zengin çalışma koşulları buldu. Tanrı bu büyük adamı adeta bizlere birbirinden nefis ve temiz kayıtlar bırakabilmesi için doğru yerde, doğru zamana göndermişti. Nitekim Viyana ve Berlin'in 1960-1970'li yılları bütün bunlar için hiç şüphesiz en doğru yerdir.
O halde ruhumuzu biraz yormaya ve bir Bruckner kaydı dinlemeye ne dersiniz?
